Astroloji ve Sezgi
Günümüzde “sezgi” dendiğinde doğaüstü varlıklardan haber almak veya doğaüstü bir yetenek anlaşılıyor. Halbuki “sezgi” denilen kavramı ben çok farklı algılıyorum ve arkaplanını doğaüstü görmüyor, tam aksine belli şartlar altında “ulaşılabilir” ve doğaya “uygun” görüyorum. Yani bence bir sezgiye sahip olmak “özel” bir insan olmak anlamına gelmiyor. Sezgiyle en çok ilişkilendirilen Balık Merkür’üne sahip olduğumu da siz okumaya tam başlamadan belirtmem gerek. Bu yazıyı şu anda Marmaris’ten yazıyorum ve Balık Merkür’üm tam da buradan geçmekte. Girişten hoşlandıysanız kendinize benden bir Bailey’s ısmarlayın.
Sezgi aslında zihnin özel bir durumudur, doğaüstü veya doğuştan gelen bir üstünlük söz konusu değildir. Öyle ki, bilimde bile sezgiye yer vardır. Yalnız bu sezgi kavramı metapsişik bir güç değildir ve fenomenlerle ilgisi yoktur. Aslında sezgi tam olarak, “algısı” daima bir yönde işleyen insanlarda olan bir bağlantı kurma sihirbazıdır, sürekli bilginin peşindeki birisinin özel bir zihin durumuna erişmesidir. Ne doğuştan (Balık burcuna düşen göksel cisimlerin özel açı ve pozisyonlarına sahip insanlar dışında) olur ne de “bilgi edinmek ve merak etmek” dışında bu özel zihin durumuna erişmenin bir imkanı vardır (Ellerinizi açıp her gün inandığınız herhangi bir tanrıya dua etmeyi veya bir gurudan aura uyarısı almayı deneyebilirsiniz, böyle bir yetenek olursa haber verin çünkü 1 milyon dolarla ödüllendiriliyor. Dolayısıyla kaç şişe Bailey’s edeceğini bir düşünün).
Sezgi tam olarak “algısı daima bir yönde işleyen insanlarda olan bir bağlantı kurma sihirbazıdır” demiştim. Örneğin Albert Einstein sürekli matematiksel düşünme şeklini tercih ettiği için, beyninin ön tarafını arka tarafa bağlayan bölüm kısa kalmış, Matematiksel düşünen kısımlar olan talamus böylece bu kısa bölgeden rahatça geçerek birbirlerine nöronlarla daha fazla bağlanabilmiş (Einstein’ın beynine uygulanan otopsiyle ilgili çalışmalar ve bulguları internette mevcuttur). Einstein böyle doğmadı, sadece beynine küçük çapta bir evrim geçirtti. Ve bunu sürekli aynı yönde düşünerek gerçekleştirdi. Eğer özel bir ilgi alanınız varsa ve bu alandaki bilgiye ve bu bilginin etrafında dolaşan minik bilgilere ulaşmak için yıllarınızı verirseniz (veya bir nevi bu bilgiyi ele geçirmek için takıntı yaparsanız, çaba ve emek harcarsanız), zihnin bu özel durumuna erişememeniz için hiçbir sebep yok. Dönüşüm, çaba, emek ve bilgelik klasik astrolojide Satürn’ün egemenliği altındadır. Bütünü görebilme, parçaları tamamlama ise Balık burcunun etkisindedir. Bu yüzden sezgiye sahip biliminsanlarında, astrologlarda vb. gibi yeni keşiflere açık her meslekte Satürn ve Balık etkisi görülür.
“Albert Einstein’ın Pars Sapientiae’sinin (Bilgelik Noktası) yöneticisi Satürn’dür. Satürn, köşe bir ev olan 10. evde (10. ev = Başarı) öncülüğü ve kafayı temsil eden Koç burcundadır. Pars Rationis Et Sensus’unun (Akıl ve Anlayış Noktası) yöneticisi Venüs ise aynı Pars Sapientiae’nin yöneticisi gibi yine Koç’ta ve 10. evdedir. Sapientiae’nin yöneticisi Satürn, yeni keşifleri yöneten 11. evin yöneticisi Mars’la mutual reception’dır. Rationis Et Sensus’un yöneticisi Venüs ise 11. evin yücelim lordu Güneş’le mutual reception’dır. Yani her yol Koç’a ve 11. eve çıkmaktadır. Başka çok güçlü bağlantılar da var; örneğin Venüs Güneş’in şeref derecesinde ve 10. ev Balık Güneş’i ile mutual reception’dır. Çok güçlü bir gösterge daha: Harita lordu Ay, iki noktanın yöneticisine de üçgen açı yapmaktadır.” Pars Rationis Et Sensus noktası ise 11. evde Neptün’le kavuşmaktadır. (Bkz.: Astroloji Akademisi Eğitim Dökümanları – Arap Noktaları Kitabı)
Merkür sezginin mantık ve matematik yoludur, sezginin gelişmesi için gereklidir. Merkür olmasa objektiviteden ve mantıktan yoksun birisi olurduk; astrolojide çok gerekli olan en basit matematiksel işlemleri bile (bilgisayarların yaptıklarından bahsetmiyorum, bilakis matematiksel mantıktan bahsediyorum. Hem şu anda bir R. Daneel’a da sahip değiliz) yapamazdık.
Diğer gerekli göksel cisim ise elbette Jüpiter’dir. Jüpiter kültürü temsil eder. Yönettiği iki burçtan biri olan Yay yüzüyle toplumun kabul görmüş bilgisini ve deneyimini, Balık yüzüyle ise insanlığın henüz yüzeye çıkmamış olan, fakat kolektifte bulunan bilgisini temsil eder.
Bir astrolog bir konuyu araştırırken sadece haritalara bakamaz. Konu hakkında da bilgi sahibi olması gerekir.
Örneğin bağımlılıkları araştıran bir astrolog olduğunu düşünelim. Hangi bilgiye ihtiyacı olacaktır?: 1. Basit istatistik, 2. psikoloji, 3. bağımlılık yapan maddelerle ilgili bilgi. Listeyi siz arzunuza göre uzatabilirsiniz. Önemli olan Jovian (Jüpiter’e ait) bilgiyi alabilmektir.
(Kadim astrologlar hemen her konu hakkında bilgi sahibiydiler; matematik, geometri, doğa bilimleri, felsefe. Bu yüzden bugün bizlere zengin bir miras bırakabildiler. Araştırmacı astrolog kavramı bambaşka bir şey elbette. Günümüzde araştırma yapan astrolog sayısı oldukça az zaten, venüsyen araştırmalar ise müthiş düzeyde:) Burçlarla ilgili popüler yazılar, edebiyatı güzel ama içi boş hatta inanılmaz yanlışlıklar içeren karalamalar tavan yaparken (ki popüler ve içi boş, henüz transitlerin bile etki süresinden bi haber yazı takibini astrolojiyle az çok ilgilenen kişiler, hatta astroloji okullarının -bizimki de dahil- belli bir seviyeye kadar eğitim almış öğrencileri bile yapıyor!) gerçekten bilimsel makalelerin suratına ancak bir avuç “anlayan” bakıyor.
Yani kısacası bir Balık itkiniz yoksa duyduğunuz merakla, araştırma yapmak yerine bir astroloji ansiklopedisti de olabilirsiniz, yani geçmiş bilgilere çok güvenerek onları tekrar edebilirsiniz (yalnız iyi seçmek gerekir elbette, zira örneğin Maternus ile Valens birbilerinden 180 derece farklıdır. Ben de Picatrix, Zoller ve Lily’nin tersiyim bu arada; Brady’ye yakınlık, Valens’e ise aşk duyuyorum ölmüş olması çok fena. Buraya kadar okuduysanız bir Bailey’s daha tavsiye ederim, yanına havuçlu kek de iyi gidiyor).
Ve bir mantık silsilesi kuramıyor süzgeçleri de iyi çalıştıramıyorsanız gerçekten değerli olanla değersiz olan Jovian bilgileri aynı sepete koyarsınız. Şimdi buraya kadar yazdığım yazıya baktım da; gerçekten astrolog olmak ve hatta astroloji öğrencisi olmak zor görünüyor.
Nihayetinde söylemek istediğim, astrolojide sezgi olarak gördüğümüz şey (haritayı yorumlarken transit ve progresten öte şeyler söylemek gibi), sürekli deneyim yaşayan astroloğun görsel ve mantıksal zek’asının astroloji alanında evrimleşmesine bağlı olarak “algısının artmasıdır” ve kombinasyonları birbirlerine bağlama gücünün gelişmesidir. Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim “süzgeçlerin” önemini de atlayamam. (Sanırım kahve-sigara ikilisiyle astroloji arasında bir bağlantı da ben geliştirmiş olmalıyım, dolayısıyla bir sonraki yazımı bağımlılıklar üzerine yazsam iyi olur.)
Astrolojide her şeyin bilindiği önermesine dayanarak, amatör bir astrologla profesyonel, yani deneyimi çok bir astroloğu karşılaştıralım: Amatör astroloğun haritada gözden kaçırdığı nüanslar -istediği kadar teknik bilgisi gelişmiş olsun- mutlaka olacaktır. Tekniğin şu an için yetişemediği şey, kombinasyonları birbirine bağlayabilmektir. Fakat profesyonel astroloğun bu süreç içinde deneyim kazandıkça algısı gelişecek ve genişleyecek, diğerlerine “sezgi” olarak görünen bir takım kendine has teknikler geliştirecektir, kendisi farkında olmasa bile. İnsan beyni holografik çalıştığına göre bir haritaya baktığı zaman belki “kişinin yüzünü” bile görmesi olasıdır; gülmeyin çok ayıp, hem 21 Aralık 2012 teorilerinden daha garip değil:) Örneğin yunus balıklarının deneyim yoluyla böyle bir gelişim yapabildikleri biliniyor. Aldıkları “sonar” veriler aracılığıyla önceki deneyimlerine bağlı olarak beyinlerinde balığın bir görüntüsünü oluşturabildiklerine inanılıyor. (Evrimleşirken yarasa ve yunuslara ait enformatik biyolojik süreçlerden mahrum kalmamız ne acı).
Okurken sırıttığınızı hissedebildiğim için bir örnek versem daha iyi olur:)
“Yukarıdan bakıldığında, uçsuz bucaksız bir düzlükte, kırmızı yeşil kumtaşı tepelerinin, kilometrelerce uzanan çorak bir arazinin ortasında yalnız yürüyen iki kişiydik. Ama ikimiz de gözümüzü yerden, çölün zeminindeki moloz ve birikintilerden ayırmıyorduk. Aradığımız, boyu birkaç santimetreyi geçmeyen minik fosillerdi; bizimkisi çok küçük bir dünyaydı. Bu kapanık halimiz, etrafımızı kuşatan çölün uçsuz bucaksız panoramasıyla tam bir tezat oluşturuyordu. Yürüyüş arkadaşım bana sanki dünyadaki tek kişi gibi gelirdi, bense bütün varlığımla yerdeki taş parçalarına adanmıştım.
Gündelik yürüyüşlerimizin önemli bir bölümünde ben sorularımla kendisini bunaltırken, Chuck bana karşı son derece sabırlıydı. Kemiklerin nasıl bulunacağını tam olarak anlatmasını istiyordum. Dokusu kayanınki gibi değil, kemiğinki gibi olan bir şey, diş gibi parıldayan, kumtaşı parçası gibi değil, kol kemiği gibi görünen bir şey, yani “farklı bir şey” aramam gerektiğini defalarca söyledi. Kolay görünüyordu, ama ne demek istediğini tam kavrayamıyordum. Aynı kayalara baktığımız halde, Chuck kampa torba torba fosille dönerken elim boş dönmek benim için artık iyice utanç verici olmaya başlamıştı.
Sonunda bir gün, çölde güneşin altında parıldayan ilk diş parçamı gördüm. Kumtaşı molozlarının üstünde oturuyordum; işte oradaydı, apaçık görünüyordu. Diş minesinin, hiçbir taşta olmayan bir pırıltısı vardı; daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Aslında tam olarak da değil. Çünkü bunlara her gün bakıyordum. Aradaki fark, sonunda görmem olmuştu. […]
Birden, çölün zemini kemikle doldu; önceden taştan başka bir şey görmezken, artık her yerde minik kemik ve fosil parçaları görüyordum, sanki yeni bir gözlük takmıştım ve kemik parçalarının hepsi, bir projektörle aydınlanmıştı.” [Shubin, Neil, “İçimizdeki Balık”, İstanbul, 2010:80-81]
Bir başka teknik de matematik olimpiyatlarına hazırlananların metodudur: Melik Safi Duyar (olimpiyat şampiyonu), daima tek yönde işlenen beynin, görsel hafızayı geliştirmesi nedeniyle, müthiş bir algı seçicisi olduğunu ve bunun için tek şartın da beynin hem sağ hem de sol lobunu harekete geçirmekten ibaret olduğunu yazmıştı. Yani hem insanda algıyı, hem de “duygusal tedirginliği” harekete geçirecek bir durum bu; örneğin trigonometri yaparken heyecanlanıyorsanız ya da sırıtabiliyorsanız bu şartı yerine getirmiş, olayı beyninize kazımış olursunuz. Yani birkaç nöron daha birbiriyle bağlantı kurar ve bundan sonraki bağlantılar hem daha kolay olur, hem de beynin eski bölümlerinden daha çabuk çağrılabilirler (Evet sayın okuyucu, yazılarıma ara ara garip ve gülünç cümleleri bu yüzden serpiştiriyorum ki makalem zihninize kazınsın, asla unutmayın, böylece egom tatmin olsun).
Eski ezoterik öğretilerde zaten -bu kadar bilimsel olmasa da- farklı bir şeyden bahsetmiyorlar. Kişinin her zaman ruh halinin doğal olması gerektiğini, içindeki doğallığı her halükarda kaybetmemeleri, espri anlayışının olmazsa olmaz bir şart olduğunu söylemiyorlar mı?
Peki ama gerçek bir medyumun haritası nasıldır ?
Bu noktada gerçekliği kanıtlı olan tek kişiye, Uri Geller gibi sahteciliği kameralar tarafından kanıtlanmış şahıslar arasından sıyrılmış olan Edgar Cayce’e odaklanmamız gerekiyor.. O da bir başka yazıya kalsın.
Sezgiye sahibim diyerek insanlığın en değerli miraslarından biri olan astrolojiyi sömüren sahtekarlardan bir gün arınmak dileğiyle..
Astroloji Akademisi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.