Efsaneler ve Sayılar
Copyright © Devrim Dölen 12 ekim 2003 – ist – 19:15 – Bilim Tarihi – “Sayılar” eki.
İnsan ırkı herşeyi efsaneleştirir. Sınırsız bir zamanda kulaktan kulağa oyunu oynar. Zaman ve mekanda gerçekten ayrılmış sayısız efsaneler ve söylencelerle yaşarız. Özellikle islamiyetle ilgili efsanelerin ortadoğu bölgesinde daha fazla olması rastlantı değildir. Herkes birisinden illaki böyle küçük efsaneler duymuştur. Cinler, periler, yılanlar ve efsunlar… En son duyduğum bir efsanede namaz kılan ama dedikoducu kadın cehenneme, karşısında oturan fahişe ise ondan daha erdemli niteliği sebebi ile cennete gidiyordu. Efsane pastasından büyük kremalı payı evliyalar alır. Darılı evliya gerçekten bir evliya mıdır yoksa darıların arasında yaşayıp yağlanan bir sahtekar mı ?(a) Efsanelerde toplumun her köşesine sızar. Aynı fıkralar gibi ve her daim bilinirler, geliştirilirler ve yapımcıları gizli kalır. Çünkü yapımcılar yazının sonundaki önermeden ötürü tek kişi değil, uygarlığın tümüdür.
Sayısız efsaneler yumağı sürekli büyür ve zamanla daha karmaşık hale gelirler. Bu karmaşıklığın en güzel örneklerinden ikisi şeytan sembolizmi ile büyücülüktür. Şeytan önceden musevilerin gözünde bir rakip pagan tanrısı baal-zebul iken zamanla adları çoğalmış, nitelikleri çoğalmış, şeytansı olmuş, eşek anırması, hamamseverliği ve daha sayamayacağım bir çok şey ile eşleşmiş ve orjininden kat be kat karmaşık hale insanoğlunun muhteşem birikimi sayesinde gelmiştir. Büyücülük bile eski çağ insanı için doğayı anlamak ve onunla senkronize olmak iken şimdiki zamanda bunun yolu daha karmaşıktır. Eski çağ insanı iyi bir avcı olabilmek için ren geyiğini tanımak zorundaydı. Ava çıkmadan önce resmini mağara duvarına kazır, yaptığı av dansında hareketlerinin inceliklerini tekrar eder, bir sniper’ın tetiğin yarısına kadar baskı uygulayıp, kurbanın bir sonraki adımını tahmin etmek gibi en canalıcı noktaları öğrenmenin hazzını yaşar ve iyi bir ava hazır olur. Yada av konusunda diğer bir taktik kendisinden daha yetenekli bir avcıyı taklit etmektir. Aynı en yakın akrabası şempanzeler gibi. Bu ritüeller avcının en önemli eğitimidir. Çünkü yaban bitkilerinin çoğu yenemez ve avcı çoğunlukla avlanmak ve çok nadir eli boş dönmek sorumluluğunu taşır. Herhangi bir internet sitesindeki karmaşık büyüler ise insan zihnini ve imgelemesini zorlar. En popülerlerinden biri olan Altın Şafak cemiyetinin pentagram ritüeli (b) karmaşıktır. Kenz-ül Havas yada Esrar kitaplarındaki büyülerin çoğu çok daha karmaşıktır ve genellikle bir çoğu eski günlerin izlerini taşısa bile ilkel doğadan ayrılmış ve doğaya değil de insan zihninin tatmin duygusuna ve bedel vermenin inandırıcılığına hizmet etmeleri için karmaşıklaşmıştır. Sihrin lekesiz varsayılan iki ana niteliğine günümüzde neredeyse hiç uyulmuyor gibi görünüyor. Problemi benzeriyle yada tam tersi ile düzeltmek yada yaratının benzerini cezbetmek.
Dünyanın en büyük sihirlerinden biri olan elma ağacını yaratmak artık bir bilim dalına aittir.(c) Bir insanı yada hayvanı iyileştirmek te öyle. Tentürler artık bitki simyasından kurtulmuş ve her eczanede satın alınmayı beklerler. Homeopati uzmanları bilimin avogadro sayısıyla kapışırlar. Sihir hala bize hizmet eder ve efsaneleri arkada bir artık bırakmış olarak görünür çoğu insan için. Daha bir çok sihir ise kanıtlanmayı beklemektedir yine de. İksirler hala bir çok insan için gizemini korur ve sihirsel nitelikleri olduğuna inanılır. 1879 senesinde ilkel Zulu’ların bir iksir sayesinde 1.500 silahlı İngiliz askerini katlettiklerini bir kişiye söylediğimde aklına ilk gelecek şey doğa üstü niteliklerdir. Ne yazık ki benim zihnim de ilk algısında hep bu şekilde çalışmıştır. İnsan ırkı kendisinden üstün ve bağımsız bir doğaya, tanrıya/tanrıçaya ihtiyaç duyar. İksir’in özelliği ise zamanımızdaki yasadışı hap özelliklerini gösteren sanrı gösterici mantar enfiyeleridir. Sihirsel niteliklerini kimyasallarından kazanırlar. (d)
Bir çok insan İstanbul’un yeraltı geçitlerini efsaneleştirir ve Agarta yada onların düşman kardeşleri Shamballah’ya bağlar. Yeraltı geçitleri doğa ananın rahmi, bağırsakları ve kan dolaşımıdır. Kurban ritlerinin orjininde bu üçlü sembol yatar. Açılan çukur ve geçitler, insiyeler için yeraltı odaları ve buralarda doğanın iki kutsal sıvısıyla (kan ve süt) yeniden doğuş ritleri… En eski Hecate tapınaklarından birinin eskiden Emirgan’da olması ve burada İstanbul’daki diğer ilçelere nazaran mağara ve yeraltı geçitlerinin oranı bir rastlantı mıdır ? Belki de rastlantıdır ama yeraltı ile ilgili çeşitli toplumlardaki sembolizm çözümlemeleri, insan zihninin kültürel evriminin psikoanalitik yaklaşımla çözümlenmesi bu önermeyi kuvvetlendirir. Ejderin yılana dönüşmesi ve iki yılanlı kadüs sembolünün sonunun ejdere dönüşmesi gibi. Hitler’in yada Thule örgütünün yahudi ırkına soykırım yapmaktaki amacı tekliği benimseyen ve yayan ilk popüler topluluk olmaları mıdır ? Ona göre tek tanrıcı anlayış doğa anayı yıpratan ve yavaş yavaş öldüren bir denklemin ilk bilinmeyeni midir ? Ya doğa ananın rahmini içrek dünya görüşü ile(e) zihnimizin üstüne çıkaran Thule ve ona bağlı Horbiger ? Gamalı haçın ise çok eski bir sembol olduğu, gene pentagram gibi duruşuna göre iyiliği ve kötülüğü sembolize ettiği biliniyor. Thule ve Horbiger’in ebedi buz doktrini yani içrek dünya anlayışı, doğa ananın rahminin dünyayı sarması, hologram evrende değil, sembolik manada algılanmalıdır. Hitler’i yargılamak, önce onu anlamaktan başlamalıdır. Hitler’in sık sık Shamballah’yla doğaüstü bağlantılarının kurulması da bir başka kulaktan kulağa oyunudur. İnsan zihni metaforik anlamda transdüksiyonun (f) alasını yapar ve bir virüsten gene mecazi manada daha süngerimsi yapısı vardır.
İnsanın korkuları ona aynı zamanda hayranlık ve garip bir tatmin duygusunu yaşatır. Bir meydanda birini kestiklerinde insanlar izlemek ister. Yılan fobisi insanın en eski ve kökleşmiş, doğal duygusudur ama ona hayran olan insan sayısı da azımsanamaz. İnsan ırkı şimdiki zamandan ziyade hala eski zamanların sembolleriyle bağlıdır. Bunun en iyi kanıtı, fobilerimizin, şimdiki zamanda bulunan öldürücü sembollerden değil de (silah, uçak, bomba, bıçak, trafik vb) eski zamanda bulunan ve eski zamanda öldürücü olan sembollerden (yılan, kapalı mekan, yükseklik korkuları) beslenmesidir.(g)
Efsanelerin bu denli yaygınlaşmaları ve orjinlerinin bu kadar gölgede kalması sayılara bağlıdır. Pi adlı filmde kahramanın dediği gibi :
1) Matematik doğanın dilidir.
2) Etrafımızdaki her şey sayılarla tanımlanabilir ve anlaşılabir.
3) Rakamları hangi sistemde grafiğe dökerseniz dökün bir şablon çıkar.
Bu yüzden doğada her yerde şablonlar vardır. Kanıt : Bulaşıcı hastalıkların döngüsü, dil popülasyonlarının artması ve azalması, güneş lekesi döngüleri, Nil nehrinin yükselip alçalması.
Peki Borsaya ne demeli..? Rakamların evreni, bize evrensel ekonomiyi gösteriyor milyonlarca insan bir işte çalışıyor, milyonlarca akıl hızlı ağlar yaşamla doluyor.
Astroloji’de insan psikolojisinden bağımsız incelendiğinde çeşitli şablonlar verir. Bulaşıcı hastalık döngüleri örneğin Neptün döngüleriyle açıklanabilir.(h) Pi filminde bahsedilen Nil nehrinin yükselip alçalması da Güneş ile Sirius yıldız paranı ile eşzamanlılık gösterir. Ama aslı önemli olan doğada mikrokosmostan makrokosmosa kadar şablonlar olduğu ve bu şablonların toplumsal zihin kültürünü oluşturduğudur. 9. evin(i) klasikte astrolojiyi simgelemesi (modern astrolojiye göre bu artık 11. evdir. Çünkü gerçeklik (?), sembolizme son dönemlerde üstün gelmiş görünmekte.) aslında kültürel evrimin toplumsal zihne bir göndermesidir.
Cornell’dan Thomas Eisner’la hayvanbilimci Edward O. Wilson bir siyah karınca (Formica Subsericea) kolonisinde dağıtılan sıvının izini sürmek için radyoaktif olarak işaretlenmiş şekerli su kullandılar. Tek bir işçinin getirdiği yiyeceğin, uzatmalı karşılıklı beslenme seansları sonucunda, 24 saat içinde parça parça kolonideki bütün diğer işçilere ulaştığını gözlediler. Bir hafta içinde bütün koloni üyeleri hemen hemen aynı miktarda radyoaktif madde taşıyordu. Onlardan önceki böcekbilimcilerin kursağın toplumsal mide işlevi gördüğü fikrini doğrulamış oldular.
İnsan zihinlerine de belli bir düşüncenin işaretini koyarak izini sürebilsek, bazı değişkenler dışında siyah karıncalarla olan benzerliğimizi kanıtlayabilirdik. Gerçi böyle örnekler bazen var olabiliyor. 11 Eylül Terör saldırısı sırasında ortada dolaşan hoax(j) bir Nostradamus kehaneti olaydan bir hafta sonra medya ve internet aracılığıyla herkesçe bilinir hale gelmişti. Amerika’nın şeytanlığına, yahudilerin her komploda işin içinde olduğuna inanma fenomeni BBC araştırmasına göre insanların inandığı en yaygın komplo teorilerinden. Efsanelerde bu kadar birbirine benzer, bu kadar çabuk yayılan ve gerçekliğe bu kadar aykırı çıkan anarşistler değil mi ?
Toplumsal mideler, toplumsal zihinler… Gizemcilerin en zor uğraşıdır kuşkusuz efsanelerden yola çıkıp, orjine ulaşabilmek için toplumsal zihnin dışına başını uzatabilmek. Geçenlerde gördüğüm astrolojik bir resim bu temayı anlatıyordu bana. Dünyanın üzerinde sıradan bedeniyle duran bir astrolog, gök cisimlerinin sembolik çarklarından öteye başını uzatıyor ve görmeye çalışıyordu. Muhtemel ki çıkış yerinin astrolojik 9. ev olduğunu ve gizlerinin orada saklı olduğunu düşünmekten kendimi alamadım.
Evrim teorisi sadece fiziksel bir evrimi anlatmaz. İnsanın gelişimi beynin hacminden daha ziyade yaşadığı kültürel evrime bağlıdır çoğu bilim adamına göre ve insanlığın uydurduğu, güncelleştirdiği, değiştirdiği, geliştirdiği yada ne derseniz deyin efsaneleri bir doğal seleksiyon tepkisidir. Toplumlar özgecilik(k) içgüdüsüyle kendi toplumlarına ait efsaneler yaratır, yada gerçekleri geliştirir. Böylece bireyler değişkenler dışında birbirleriyle uyumlu ve sıkı savunma saflarını oluşturur. Efsanelerde bu yüzden her toplumda kendi dinlerine, kendi geleneklerine uygun efsaneler görülür. Bazıları tehdit de edicidir ve toplumun içindeki değişken bireyleri hedef alır. Örneğin Biritish Museum’da olduğu söylenen secde etmiş firavun 2. Ramses Musa’nın ardından Kızıldenizi geçemez ve denizde secde eder. Allah’ta ibret olsun diye onu saklar. Halbuki sözü edilen ve elden ele fotoğrafı dolaşan bu mumya cenin biçiminde (ki Mısırlılar gebeliğin safhalarını çok iyi bilirlerdi.) mumyalanmış firavuna aittir ve denizden değil, krallar vadisindeki mezarından bir tabut içinde çıkarılmıştır.
Kültürel evrim ve toplumsal zihin, evrimleşerek gelişir, genlerini korumaya alır. Sayılarla vardır ve şablonlara dayanır. Çünkü matematik ve geometri doğanın dilidir. Bulaşıcı hastalıklar ve savaşların döngüsü gök cisimlerinin döngüleriyle ve geometrileriyle senkronizedir. Bir bölgede varolan talep, diğer bölgelerde de vardır, siyah karıncalardaki gibi. Bir bölgede varolan talepe eğer dolaysız bir çözüm bulunamazsa efsaneler gibi dolaylı çözümler bulunur.
Belki de en iyi örnek hristiyanlığın zamanımızdaki gözle görülür başarısıdır. Pagan ay döngüsü olan 13 sayısı uğursuz kabul edilir ve Japonya’ya kadar bu görüş yaygınlaşır. Bu hristiyanlar tarafından paganlara vurulan ilk darbedir. Hiç bir sayı günüzmüde bu kadar uğursuz kabul edilmemiştir. Çeşitli bayramlar ise hristiyanlığa adapte edilir. Misyonerler tüm eski bölgelerde bilgileri yok eder ve kendi efsanelerini yayarlar. Çünkü efsane güçtür. Ondan olanı vermesi beklenmez. Kendi genlerini devam ettirmeleri için bir araç olması yeterlidir ve her eylemin altında bir felsefe olması gerekir. Savaş sanatlarında birey bir felsefeyi tamamen benimsemişse ondan şehitliği bekleyebiliriz. Ve bu şehit özgeci anlayışla diğer kardeş genlerinin ileriye doğru köklenmesini sağlar. Eski savaşlarda papazların, imamların ve rahibelerin önemi yadsınamaz, aynı efsaneler gibi.
Sayılar arasında toplumlar tarafından en çok paylaşılamayan rakam 3’tür. Eskinin üç yüzlü tanrıçası. Ra’nın gözünün tekliği istediği kadar bağırıp çağırsın doğada bulunan fibonacci dizileri yada frakteller kadar önemlidir üç sayısı. Öyle ki içinde hem tekliği hem değişkenliği hem de öngörülemeyeni taşır. Saf olan, öğrenen ve en sonunda da öğretmen olandır. Üç sayısı kan sembolizmiyle bağlanır ve aslında sembolü kandan türemiştir. Ana Tanrıça döneminde kanın gizemine haiz olduğuna inanılan kadınlar ve regl ile arasında ilişki bulunur. İlk önce kandan habersiz bakire vardır. Regl olmasıyla beraber sihirli bir kadın ve cadı olur. Menopoz dönemiyle beraber ise Kron’dur ve sihirli olduğuna inanılan kanını artık içinde tutabilmektedir ve bilgedir. Zaten eskiden kadının reglisinin gecikmesiyle hamile olduğu anlaşılıyor ve artık kan akmadığı içinde bebeğin bu sihirli kandan oluştuğuna inanılıyordu (l). Kan ritleri güçlerini bu efsanelerden beslerler. Büyücü ve cadıların kandan ürettiklerine inanılan Homunculuslarda (m) gene 3 ay döngüsünde oluşurlar. Bu, her ay fazını üç kere görmek demektir. Teklikten tek bir yere varılır ve evrimin asla izlemeyeceği, arada bir ortaya değişkenler atamayacağı bir yoldur ama üç yol ağızları birey için seçme şansının ve değişkenliğin gizeminin sembolizmini oluşturur. Üç sayısı zambakla da özdeşleşir ve dil kökeni açısından Adem’in efsanelere göre ilk karısı olan Lilith’le bağlantısı olabilir. Zambak saf ve bereket verici alevi simgeler.
Böylece toplumların efsaneler yarışında ve kapımında sayılar da kendi paylarına düşen nasibi almışlardır.
1) Efsaneler toplumsal zihnin dilidir.
2) Etrafımızdaki her şey efsanelerin bir sonucudur.
3) Efsaneleri hangi sistemde grafiğe dökerseniz dökün bir şablon çıkar.
Ve bu şablon bize toplumların orjinini, kültürel evrimini, korkularını, gereksinimlerini ve yazgısını anlatır. İnsanların yazgısı ise efsanelerinde ne kadar gerçekçi şablonlar yaratabildiklerine bağlıdır.
Devrim Dölen 12 ekim 2003 – ist – 19:15 – Bilim Tarihi – “Sayılar” eki.
Referans, kaynak veya ekler :
(a) : Giovanni Sicognamillo – İstanbul Gizemleri – Altın Kitaplar Yayınevi
(b) : Altın Şafak Pentegram ritüeli “http://www.hermetics.org\kdpr.html” adresinden Kemal Menemencioğlu’nun tercümesiyle okunabilir.
(c) : Tüfek, Mikrop ve Çelik, İnsan Topluluklarının Yazgıları – Jared Diamond – Tübitak Yayınları
(d) : History Channel – Savaş Silahları – 10 Ekim 2003
(e) : Ebedi Buz Doktrini ile de bağlantısı olan içrek dünya görüşü. Bu görüşe bağlı olarak aslında bir küre olan dünyanın üzerinde değil, içinde yürümemiz kastedilir. Üstümüzde gözlediğimiz yıldızlar da aslında kürenin içindedir ve dünya tarafından çevrelenmişlerdir.
(f) : Bir bakteriyofaj aracılığıyla gerçekleşen gen alışverişi.
(g) : Edward O. Wilson – Doğanın Gizli Bahçesi – Tübitak Yayınları – Ejder
(h) : Pareto analizi – http://groups.yahoo.com/group/astroloji – Astroloji Grubu’ndan Hakan E. Kayıoğlu. (Grup dışarıya kapalıdır.)
(i) : Astrolojik gökyüzü haritası genel olarak çoğu sistemde 12 parçalık yaylara bölünür. Her yay parçasının sembolize ettiği kendi sistemlerine göre değişkenlik gösteren sembolleri bulunur. 360 derecelik dairenin 12 parçalık yaylara bölünmesiyle her bir parça house-ev adını alır. Günümüzde bir çok ev sistemi vardır. Genel olarak Placidus, Regiomontanus, eşit ev sistemi ve Topocentrik sistem kullanılır.
(j) : Hoax yanıltıcı haberlere verilen bir addır. Örneğin windows işletim sistemine ait bir sistem dosyasının virüs olduğunu etrafa inandırıcı bir şekilde yaymak ve kurbanların bu gerekli dosyayı bilgisayardan silmelerini sağlamak, habere hoax niteliği kazandırır.
(k) : Özgecilik : Bazı hayvanlarda ve insanlarda görülen, yakın akrabalarını ve dolayısiyle kendi genlerini de çoğaltmaya ve korumaya yönelik davranış biçimi. Örneğin bir ebeveyn kendisini çocukları için feda ederse bu özgecil bir fedakarlıktır. Bu yolla kendi genleri çocukları yada kardeşleri aracılığıyla devam edecektir.
(l) : Kuran – Alak Suresi
(m) : Homunculus ; büyücünün yada cadının bir uzantısı işlevini görecek yaratılmış bir iyihuylu yaratıktır efsanelere göre. Muhtemel ki golem efsanesi bundan türemiş olabilir. Homunculus simyacılar için de metaforik anlamda Güneş ve Ay’ın ürünüdür.
Astroloji Akademisi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.