Integritas & Webinar
Integritas; astrolojik bir doğum haritasındaki öğeleri optimum kullanmak veya varolan sorunları çözmek için Devrim Dölen tarafından, 2012 yılında keşfedilmiş ve 2018 yılına kadar da geliştirilmiştir (Gelişimi sürdüğü için kitabının yayın tarihi ertelenmiştir).
2014 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi'nde ilk kez ders olarak okutulmuştur ve bugün danışmanlık veren Astroloji Akademisi öğrencileri tarafından da aktif bir şekilde kullanılmakta ve geri dönüşlerde hep pozitif bildirimler almakta olan en sevilen tekniktir.
Dikkat: Bu seminere herhangi bir okuldan sadece Temel Seviye mezunları katılabilir (Temel gezegen, burç, ev ve açı bilgisi olmalıdır).
Webinar Tarihleri:
25 Ekim 2020, Pazar: 20:00 – 22:00
26 Ekim 2020, Pazartesi: 20:00 – 22:00
27 Ekim 2020, Salı: 20:00 – 22:00
28 Ekim 2020, Çarşamba: 20:00 – 22:00
Bilgi ve Kayıt için: 0532 511 50 51 (Tolga Mustafa Gürbak)
astrolojimarket.com
Integritas Kitabı Önsöz & Integritas’ın Hikâyesi
Astroloji, lineer zaman döngüsü içinde, büyük ya da küçük, hiçbir konu ayırt etmeksizin, sadece zaman ve mekan bilgisi ile, çok tutarlı bir şekilde, kaostaki trend eğilimini ölçmemizi sağlayabilen elimizdeki tek bilim.
Ne var ki ölçümlerin tutarlılığı şifa anlamına gelmiyor. O gün astrolojik hava durumu yağmur yağacağını söylediğinde, şemsiyemizi alsak da ıslanıyoruz, üşüyoruz veya taksi bulamayabiliyoruz. Evden çıkmamak ise bir çözüm şekli değil. Gerek kendi yaşamımda, gerek başkalarının yaşamlarının birçoğunda, bazı durumlarda var olabilen bu çaresizliği sevmedim. Üstelik astrolojiyi kehanet bildirmekten, yani fal olmaktan ayıran "özgür irade" varken. Evet bir çok konuda özgür irade var, bir astrolog bunu yıllar boyu deneyimliyor ama sınırları oldukça dar. “Bununla yaşamayı öğren.” veya “Bununla mücadele etmeyi öğren.” önermeleri veya daha başka, gerek psikolojik gerek alternatif uygulamalar da bir sınırı asla aşmıyor; birçoğu çok fazla zaman ve çaba gerektirmelerine rağmen. Astrologun söyleyecek çok şeyi var. Fakat kendi sınırları dâhilinde, gördüğü potansiyel trend eğilimlerine bakarak.
Hâliyle çevremdekilere faydalı olabilmek için “tespit ve klasik öneriler” dışında çok somut, klasik önerilerden çok fazla daha sonuca odaklı öneriler verebilmeyi hep hayal ettim (Jüpiter’im 12. evde Boğa burcunda). Çünkü kendimi (tabiri caizse) elindeki röntgene bakıp hastanın sadece semptomlarını hafifletebilen, çoğu zaman “Bunun tedavisi yok!” diyen bir doktor gibi gördüm. "Gribin tedavisi yok, ama bu ilaç sizi iyileşene kadar rahatlatır." Hatta yıllarca bana danışanlara, bir sorun vuku bulduğunda psikologları veya daha başka şifacıları önerdim. “Bizim işimiz sadece tespit yapmak, yağmur ne zaman yağacak, Güneş ne zaman açacak? Biz psikolog, doktor veya büyücü değiliz.”
Integritas, astroloji ile tanışmamdan tam 20 yıl sonra, 2012 yılının Ağustos ayının o sınırlı dünyasında, sadece kendisini sezdiren bir fikir olarak doğdu. “Şu noktada şu karakterde bir gök cismi olsaydı” dedirten, çok flu bir bakıştı. Zihnimin bir köşesinde bu fikir dururken, her gün harita deneyimlemeye devam ettim. Fikrin doğru olduğunu biliyordum; ama mantık yürüterek açıklayamıyordum (Uranian Astroloji de şifa değil; -ama tespit için olsa da- benzer bir şekilde doğmuştu ve kurucusu Alfred Witte’nin deneyime verdiği değerden çok etkilenmiştim). Fikrin hemen peşine düşmeden, sadece zihnimin bir köşesinde tutarak harita deneyimlemeye rutin bir şekilde devam etme kararım bir şey beklediğim içindi. Marmaris’te tatil yaparken (Balık Merkür'üm oradan geçiyor) Neil Shubin’in İçimizdeki Balık kitabını henüz birkaç gün önce okumuştum ve bilinçdışı kodlama eğitimim olduğu için özellikle bir bölümü çok hoşuma gitmişti ve aşağıda okuyacağınız bu bölümü işaret olarak görüp bekleme cesareti verdi:
“Yukarıdan bakıldığında, uçsuz bucaksız bir düzlükte, kırmızı yeşil kumtaşı tepelerinin, kilometrelerce uzanan çorak bir arazinin ortasında yalnız yürüyen iki kişiydik. Ama ikimiz de gözümüzü yerden, çölün zeminindeki moloz ve birikintilerden ayırmıyorduk. Aradığımız, boyu birkaç santimetreyi geçmeyen minik fosillerdi; bizimkisi çok küçük bir dünyaydı. Bu kapanık halimiz, etrafımızı kuşatan çölün uçsuz bucaksız panoramasıyla tam bir tezat oluşturuyordu. Yürüyüş arkadaşım bana sanki dünyadaki tek kişi gibi gelirdi, bense bütün varlığımla yerdeki taş parçalarına adanmıştım.
Gündelik yürüyüşlerimizin önemli bir bölümünde ben sorularımla kendisini bunaltırken, Chuck bana karşı son derece sabırlıydı. Kemiklerin nasıl bulunacağını tam olarak anlatmasını istiyordum. Dokusu kayanınki gibi değil, kemiğinki gibi olan bir şey, diş gibi parıldayan, kumtaşı parçası gibi değil, kol kemiği gibi görünen bir şey, yani “farklı bir şey” aramam gerektiğini defalarca söyledi. Kolay görünüyordu, ama ne demek istediğini tam kavrayamıyordum. Aynı kayalara baktığımız halde, Chuck kampa torba torba fosille dönerken elim boş dönmek benim için artık iyice utanç verici olmaya başlamıştı.
Sonunda bir gün, çölde güneşin altında parıldayan ilk diş parçamı gördüm. Kumtaşı molozlarının üstünde oturuyordum; işte oradaydı, apaçık görünüyordu. Diş minesinin, hiçbir taşta olmayan bir pırıltısı vardı; daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Aslında tam olarak da değil. Çünkü bunlara her gün bakıyordum. Aradaki fark, sonunda görmem olmuştu. […]
Birden, çölün zemini kemikle doldu; önceden taştan başka bir şey görmezken, artık her yerde minik kemik ve fosil parçaları görüyordum, sanki yeni bir gözlük takmıştım ve kemik parçalarının hepsi, bir projektörle aydınlanmıştı.” [1]
Kendisini sezdiren fikirden tam bir yıl sonra beklememe değdi: 19 Ağustos 2013, İzmir, saat 02:14’te gök cisimlerinin varsayımsal 120’liklerini kullanma fikriyle Horary haritasına baktım (Soru Astrolojisi). Koç burcundaki bir gök cisminin parlamasına elbette onunla aynı element olan Aslan veya Yay burcundaki bir gök cismi yardım edebilirdi. “Henüz erken” yanıtını aldım. Bunun üzerine ara ara haritalara dönerek çalışmaya devam ettim. Oturmayan bir şeyler vardı haritalarda ama adını koyamıyordum. Bazı 120’likler çok çok iyi ve berrak çalışırken, o her zaman görmeye alışkın olduğum neon tabela gibi ışıldayan net anlamları bazı pozisyonlarda nedense göremiyordum.
1 Ağustos 2014’te batısal olan üçgen açının kullanılamayacağını iyice anladım ve en önemli keşfi yaptım: Gök cisimlerinin kendileri yerine dostlarını doğusal 120. dereceye koyduğumda tüm örnekler uyuşuyordu. Birden (Merkür hariç) tüm fosil parçalarını görmeye başladım. Hakikaten de hayat hikâyelerini bildiğim yaklaşık 100'ü aşkın harita sahibinin semboliklerinin hepsi sanki bir projektörle aydınlanmıştı, ışıldıyordu.
Merkür’ün çalışmadığını, sadece olasılığa uygun olarak bazı haritalarda çalışabildiğini görebiliyordum. Merkür zaten astrolojik olarak hep hınzırdı, buna artık alışmıştım, o yüzden önemsemedim. Ve Merkür dışında kolektif gök cisimleri de elbette eksikti. Hemen anı kaydettim: 1 Ağustos 2014, İzmir, 20:40:38
Klasik gök cisimlerinin entegre pozisyonları o kadar doyurucuydu ki Merkür’ün ve kolektif gök cisimlerinin eksikliğine bir süre aldırmadım. İstanbul Aydın Üniversitesi’nde verdiğim astroloji derslerine hemen Integritas’ı da ekledim ve dersler sırasında aktif olarak çok fazla harita üzerinden pratik yaptığımız için en heyecanlı ve verimli geçen derslerimden biri oldu. Elimdeki doğrulanabilir örneklere rağmen şüpheci yapımdan ötürü en korktuğum şeylerden biri olan kendimi kandırmadığıma da beni ikna eden bu dersler oldu. Öğrencilerimin haritalarının yanı sıra 2 sınıfta birden, onların getirdiği misafirler üzerinden (öğrencilerime bunun için çok teşekkürler) ve databanktan rastgele seçimlerle test etme imkânımız oldu. En çarpıcı örneğimiz şuydu: Öğrencim Aslıhan, gelen misafirlerden birisine, 10. evde oluşan entegre pozisyon Venüs-Satürn kavuşumu Balık için “Dans okulu açın.” dedi. Misafirimiz bir süredir Kadıköy’de dans okulu için bina aradığını söyledi. Ve hiçbirimizin dansla ilgili bildiğimiz herhangi bir şey yoktu.
Elbette Üniversitede ders verince eksik bir şey bırakamıyorsunuz. Merkür ve kolektif gök cisimlerinin eksikliği sorunu yakamı bırakmadı. Öğrencilerime “Hepsi çalışırken Merkür’ün çalışmıyor olması mantıksız; ama çalışmıyor, nedenini de bilmiyorum, Merkür’ün ilginç doğasını biliyoruz, o yüzden olmalı.” demekten rahatsızlık duyuyordum; ama elimden bir şey gelmiyordu, tıkanmıştım ve 1.5 ay boyunca sürekli elimde haritalarla kafa patlatmama rağmen hiçbir çözüm bulamadım. Mantığı temsil eden gezegen, tüm o hınzır doğasını sergileyerek mantıksız davranıyordu ve mantık kurduğum her yerde benden kaçtı. Her zamanki gibi… Ta ki bir Kova Merkür’ü bu sorunun üzerinde düşünene kadar…
18 Ekim 2014, İstanbul saat 21:05’te Devrim Yılmazer Merkür sorununu çözecek bir fikirle geldi. Merkür 120. derecede asla çalışmıyordu, tesadüfün üstüne çıkamıyordu. Fakat 60. derecesine yerleştirildiğinde evet tüm örnekler tek tek yerine oturdu bir kere daha. Hemen haritalar üzerinden test ettim, garipti, henüz mantığı anlamamıştım ama sonuç: Çalışıyordu ve tesadüf olamayacak kadar yüksek oranlı ve netti.
Hemen arkasından da gene Devrim Yılmazer’den kolektif gök cisimlerine olası bir çözüm geldi. (Merkür Devrim Yılmazer’in ASC yöneticisi ve entegre pozisyonu da natal Yay Neptün üzerine düşüyor. Sınırlar yardım etme hevesiyle bir anda kalkmıştı.) Öğrencim Asaf Deniz Demir’in, karşıtları da yapılmaması gerekenler olarak kullanma fikri ise (Alman ekolü olan rezonans teorisi) bir başka deney silsilesine ve ek pozisyonlara yol açmış oldu.
İlk sistem bu şekilde oturduktan sonra sistemin devamı da kendi kendine geldi. Sosyal medya üzerinde sürekli çokça soru aldığımız için bu sorulara Integritas tekniğiyle cevap vererek her noktada deneyler yaptık. Daha sonra bu teknikleri re-integritas, coğrafî astrolojiye uyarlama vb. gibi incelikler geliştirdim.
Özetle bu sistem aslında kendi kendisini var etmiştir. Sadece gözlemden yola çıkarak onu bulabildim. Ne zaman mantık kullanmaya kalksam, onun tesadüfün üzerinde çalışmadığını gördüğüm anda, o mantığı terk ettim ve mantıksız bile görünse çalışan pozisyonu alarak arkasındaki mantığı çözmeye çalıştım. Ve bir çoğunu da çözdüm.
Tüm bu gelişimin doğası yüzünden Integritas’ı keşfettiğimi söylemek bana garip geliyor. Bunun yerine “İntegritas’ın üzerindeki tozları süpürdüm.” cümlesi ise çok doğal ve samimi. Ve hem gökyüzünden hem bir astrologdan hem de öğrencilerimden yardım aldım. Çünkü hissettiğim şey bu aslında. Binlerce yıldır gömülü kalmış bir fosilin sadece tozlarını üfledim, bulunduğu yerden çıkardım ve şimdi de bu kitapla sergiliyor ve araştırmacı olan astrologların testlerine sunuyorum. Araştırmacılar yaptıkları gözlemlerle yeni ince parçalar bulabilirler ve bütünü görmemize biraz daha yardımcı olabilirler.
Zira astrolojinin kanımca en değerli alanı budur. Bir bilgiyi bir yerden alıp, yeni bir ambalajla bir başka yere vermek yerine, sadece gözlem yaparak, düzensizliğin içindeki düzeni fark ederek, daha doğru sonuçlara ve böylece bir çok farklı doğru elimizdeyken; gerçek kozmik mantığın temeline ulaşmak…
Devrim Dölen
24 Şubat 2015, İzmir, 20:05
[1] Shubin, Neil, “İçimizdeki Balık”, İstanbul, 2010:80-81
Astroloji Akademisi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.